Tek mekanda geçen filmler vardır hani. Görsel açıdan pek bir şey vaat etmese de senaryosuyla, kurgusuyla ve oyunculuklarla göz kırpmadan izlettiren. Locke’de o filmlerden biri.
Filmde Ivan Locke’nin 1 buçuk saatlik yolculuğunu izliyoruz. Ivan iyi bir inşaat şefidir. Bu yolculuğunda aile, iş hayatının yanında bir de geçmişiyle olan savaşını yaptığı bir telefon görüşmesi sırasında alt üst olduğuna şahit oluyoruz. İşten ayrılmasına rağmen hala yeni binanın temellerini inşa etme fikirleri vardır. Gayrimeşru olarak doğacak çocuğunun yanına giderek yeni bir sayfa açmak ister. Kendisi ufak yaşta babası tarafından terk edilmiştir.
Duygu ve teknik açısından film oldukça başarılı. Filmin başrol oyuncusu Tom Hardy’nin de bunda payı oldukça yüksek. Filmin başlarında olayların tek mekanda geçeceğini anlıyor seyirci. Ama hikaye kişiyi öyle bir içine alıyor ki bir sonraki sahne de ne olacak diyerek filmi sonuna kadar izliyorsunuz.
Bu güzel taraflarından sonra filmin eksik taraflarından da bahsetmeden olmaz. Bazı gerçek dışı örnekler filmin inandırıcılığını bozmaya başlıyor. Ama filmin genel hikayesi ve finaline bakarsak bu detaylar yok sayılabilir. Çünkü filmin uzun süre etki yaratacağı kuşkusuz. Ufak ayrıntıların filmi nasıl güçlendirdiğini göreceksiniz.
Kısaca film tek mekanda geçmesine rağmen, güçlü diyaloglarıyla ve başarılı finaliyle etkilemeyi başarıyor. Herkese izlemesini tavsiye ederim.
İyi seyirler…
Bir cevap yazın