Sevgililer Gününe iki gün kala vizyona girerek başarılı bir strateji uygulayan Dünyanın En Güzel Kokusu, tüm çiftleri sinemaya davet ediyor.
Eski – yeni sevgililerin birçoğu 14 Şubat’ı kutlamıyoruz deseler de bir hediye, bir kalpli balon veya en azından bir çiçek almayı ihmal etmiyorlar. Vizyonda da yeni bir aşk filmi varsa hiçbir fikri olmamasına rağmen günü kutlamak için kendilerini bilet kuyruğunda buluveriyorlar. Dünyanın En Güzel Kokusu filmi de vizyondaki en yeni aşk filmi olmasıyla ilk tercihlerden biri oluyor.
Filmi izlemeyenler ama gitmeyi düşünenler için bazı ufak notlar paylaşmak istiyorum. Film için hem komedi hem de dram türünde diyebiliriz. Derya ve Hakan üzerinden ilerleyen hikayenin geneli şöyle; Hakan, İstanbul’da güzel bir evde yaşayan çapkın diye nitelendirebileceğimiz bir adam. Ama bu adam şarkı yazar, şiirler okur. Kısaca kadın ruhundan çok iyi anlıyor. Hikayenin esas kızı Derya ise Hakan’ın tamamen zıttı bir kız. Aşkı arayan, düzenli ilişki sevdalısı bir insan. Ama bu ikili farklı olmalarına rağmen çok iyi iki arkadaş olmayı başarmışlardır. Çevresindeki insanlar kadın ve erkeğin arkadaş olamayacağını vurgulayarak bu ikilinin akıllarına ilişki yaşama fikrini dayatırlar. Hakan ve Derya da bu fikre sıcak bakmaya karar verirler. Yaşlarının ilerlemesiyle çocuk sahibi olma fikri de bu ilişki ile birlikte geliveriyor.
Konu itibariyle çok ilginç ve klişe olmayan Dünyanın En Güzel Kokusu, belki başka oyuncuların rol almasıyla daha iyi gişe yapabilir diye düşünüyorum. Bu fikrim oyunculukların iyi olmadığı için değil, sadece izleyici kitlesi çok fazla olmayan isimler olduğu için. Yoksa Tuba ve Rıza’nın kimyası oldukça birbirine uyum sağlamış gözüküyordu. Kısaca Dünyanın En Güzel Kokusu, kadın-erkek ilişkilerini hem esprili hem de ciddi bir taraftan eleştiren keyifli bir film. Hikayeye tekrar dönecek olursak, finale doğru bir sürpriz izleyiciyi şaşırtıyor. Zaten hüzünlü bir son bence her zaman etkileyici ve daha akılda kalıcıdır.
İyi seyirler…
Bir cevap yazın